Van Hakkında
VAN İLİNİN KONUMU VE TARİHÇESİ
KONUMU
Van yöresi, Doğu Anadolu Bölgesi’nde sıradağların birbirine çok yaklaştığı ve Nemrud’dan Tendürek’e kadar uzanan muazzam volkanlar arasında; yüksekliğin doğuya gittikçe arttığı engebeli bir coğrafya üzerinde yer alır. Van ili idari yapılanmada kuzeyde, Ağrı’nın Diyadin, Patnos ve Doğubayazıt; batıda, Van Gölü ile Bitlis’in Adilcevaz, Tatvan ve Hizan; güneyde Hakkâri’nin Merkez, Beytüşşebap ve Yüksekova ilçeleri ile sınırlandırılmıştır. Doğuda ise İran bulunmaktadır.
Van ili, merkez ilçeden başka Özalp, Bahçesaray, Başkale, Çaldıran, Çatak, Edremit, Gevaş, Gürpınar, Muradiye ve Saray ilçelerinden oluşmaktadır. Van Gölü içinde bulunan Akdamar, Kuş, Çarpanak ve Gadir (Adir) adaları da il sınırları içindedir.
TARİHÇESİ
Van ve çevresinde yapılan yüzey araştırmaları ve arkeolojik kazılar, kentin tarihinin yazı öncesi çağlara kadar gittiğini göstermektedir. M.Ö. 3000 yıllarında Hurrilerin varlığının görüldüğü yöreye, M.Ö.13. yüzyıldan itibaren Ur (u) atri / Urartu ve Nairiler yerleşmeye başlamışlardır. Yörede, M.Ö. 850-650 yıllarında Urartular görkemli kalıntılar bırakarak yaşamışlardır. Ayrıca Urartular’a başkentlik eden Van, o dönemde Tuşpa olarak adlandırılmıştır. Van adı Urartular’ın kendilerine verdikleri, başka bir deyişle öz varlıklarını tanımlamak için kullandıkları çoğul isim olan “Biane / Bianili” veya “Viane” terimi ile bağıntılıdır. Urartular’ın ardından M.Ö.650 yıllarından itibaren bölgeye sırasıyla Medler ve Persler hakim olmuştur. Perslerin ardından, M.Ö.331 yılında Büyük İskender, M.Ö.215’te Selevkoslar, M.Ö.133’te ise Romalılar bu toprakların sahibi olmuşlardır. Ortaçağda Van yöresi ve tüm Doğu Anadolu, büyük çapta, feodal Ermeni sülaleleri üzerinde etkili olan güçlü ailelerin kontrolü altındaydı. Zamanla iki aile yönetimde söz sahibi olmuştur. Bunlardan biri merkezi Ani kentinde olan Bagratuni ailesi, diğeri ise Riştuniler üzerinde egemenlik kuran Artzurini ailesidir. Ortaçağın başlarında Vaspurakan adı verilen Van Gölü havzası Ruştuniler’e aittir Ortaçağın başlarında Van bölgesinin hâkimiyetine dair Roma İmparatorluğu, Part ve Sasani Devletleri arasındaki mücadele sonucunda, Doğu Roma’nın galip geldiği ve 4. yüzyılda Bizans olarak adlandırılacak Doğu Roma ordularının Van’ı ele geçirdiği bilinmektedir. Ancak bu mücadelenin devam ettiği dönemde, bölge üzerinde üçüncü bir güç olan İslam ordularının Hz. Ömer zamanında, 641 yılında Armenia’ya girdikleri belirtilmektedir. Emeviler zamanında bölge hâkimiyet altına alınarak merkez Dvin olmak üzere bir emaret haline getirilmiştir. İslam egemenliğinin tam olarak sağlamlaştığı dönem Abbasiler dönemidir.
1071’de Bizans İmparatoru Romanes Diegenos’un (1068-1071) Selçuklu Sultanı Alparslan’a yenilişinin ardından Doğu Anadolu’ya Türkler yerleşmeye başlamıştır. 1071 Malazgirt savaşından sonra, Doğu Anadolu’da 1100 tarihinde Selçuklu Beyliklerinden Sökmenler (Ahlatşahlar)’in varlığı görülür. 13. yüzyıldan itibaren bölgede sırasıyla, Eyyubiler, Harezmşahlar ve Moğollar’ın hâkimiyeti görülür. 14. yüzyılın ortalarından itibaren ise yöreye önce Karakoyunlular, sonra Akkoyunlular ve Safeviler; 1514’ten sonra da Osmanlılar hakim olmuştur.
Van İli, Cumhuriyet Dönemi’nde Hakkari Sancağı’ndan ayrılarak tek başına bir il haline getirilmiştir.
AKDAMAR ADASI VE KİLİSESİ
Akdamar Kilisesi, Vaspurakan Ermeni Kralı I. Gagik tarafından 915-921 tarihleri arasında mimar keşiş Manuel’e yaptırılmıştır. Kutsal Haç adına yapılan kilise Akdamar Adası’nda, yüksek tepesi karlı dağların önünde etkileyici bir siluet oluşturur.
Kilise merkezi kubbeli, dört yapraklı yonca biçiminde (Tetraconchos) haç plana sahiptir. Akdamar Kilisesi, mimarisinden çok, figürlü dış kabartmalarıyla dikkat çekmektedir. Kilise üzerinde farklı yüksekliklerde yer alan bu süsleme kuşakları yapının dışını çepeçevre dolanmaktadır. Çalışmada, kilisenin dış cephe süslemeleri dört grupta incelenmiştir.
Sarmal halkalar şeklindeki dar asma sarmaşık frizi üzerinde, kilisenin birinci kuşak süslemeleri yükselmektedir. Bu kuşakta konularını Tevrat ve İncil’den alan sahneler ile Ermeni tarihiyle ilgili krallar, prensler ve çeşitli aziz figürleri tasvir edilmiştir. Tüm bu figürlerin arasına, altına veya üstüne Sasani etkili çeşitli hayvan figürleri yerleştirilmiştir. Kilise üzerinde diğer süsleme kuşaklarından daha fazla yer kaplayan bu kabartmaların ışıkla canlılıkları artmaktadır.
Birinci süsleme kuşağı üzerinde yer alan, plastik bir heykel gibi profilden, bütün olarak veya çörten görünümünde aslan, geyik, maymunlar, balıklar ve çeşitli kuşlar ile haçlı levhalar kilisenin ikinci süsleme kuşağını oluşturmaktadır.
Kilisede, pencerelerin ve yırtmaç nişlerin üzerinde yer alan asma sarmaşıklı üçüncü kuşak, zengin insan ve hayvan figürleriyle bezelidir. Bu kuşakta, alt kuşağın tam zıttı olarak, dünyevi olaylar canlandırılmıştır. Üzüm bağlarının yüceltildiği kuşakta bağ bozumu şenliği, hükümdar, av sahneleri, horoz ve keçi dövüşleri, bahçıvanlar, rakkase gibi sahneler hareketli bir şekilde tekrarlanmadan canlandırılmıştır.
Kilisenin dördüncü kuşak süslemeleri, haç kolları, köşe çıkmaları ve kubbenin konik çatı saçakları üzerinde bulunmaktadır. Bu kuşakta uçar gibi birbirini kovalayan, veya yere çökmüş av hayvanları, kuşlar ve yan yana dizilmiş masklar canlandırılmıştır. Frizde tasvir edilen aslan, panter, boğa gibi av hayvanları haç kollarındaki devasa İncil yazarlarına yönelmektedirler.
Akdamar Kilisesi’nin iç duvarlarında, konularını Kitab-ı Mukaddes’ten alan çeşitli tasvirlerin işlendiği duvar resimleri bulunmaktadır. Bu resimlerin bir kısmı dökülmüş, bir kısmı tahrip olmuş, bir kısmı da is ile örtülmüştür. Duvar resimlerinin, kilise ile aynı tarihte olduğu konusu kesinlik kazanmamakla beraber; mevcut çok az kalıntıdan fresklerin çeşitli devirlerde tamir gördüğü anlaşılmaktadır. Akdamar Kilisesi’nin kubbe kasnağında, Tevrat’ın yaratılış öyküleri sırayla resmedilmiştir. Nişler ve destekler üzerinde çok aşınmış durumda, üst ve alt olmak üzere, iki farklı seviyede freskler yer almaktadır. Burada İncil’den, müjde, vaftiz, Yusuf’un rüyası ve çarmıha gerilme gibi sahnelerin tasvir edildiği görülmektedir.
Akdamar Kilisesi’nin dış mimari süslemesinde alt kuşaktaki büyük boyutlu figürler Erken Hıristiyan sanatı ve İran-Sasani; üst kuşakta yer alan sahneler ise Orta-Asya etkili Abbasi sanatının izlerini, yüzyıllar öncesinden günümüze taşırlar. Akdamar duvar resimleri, harap durumda olmalarına rağmen bu yörede en kapsamlı örnekler olarak önem kazanmaktadır. Fresklerde, figürlerin ikonografik açılımları bir yandan erken Hıristiyanlık dönem tiplerini, diğer yandan da Ermeni sanatının farklı varyasyonlarını sunmaktadır. Kubbe kasnağı fresklerinde görülen bitki ve hayvanların tasvir ediliş tarzı, Abbasi ve Sasani etkisi taşımaktadır. Kilise, Ortaçağ Hıristiyan sanatının başyapıtlarından biridir.
VAN KALESİ
Van il merkezinin sınırları içerisinde olup, merkeze 5 km mesafede bulunmaktadır. Van ovasındaki doğu-batı doğrultusunda uzanan kaya kütlesi üzerine kurulmuştur. Kayalık, 20-120 m arasında değişen genişlikte, 1800 m uzunluğunda ve 100 m. yüksekliğinde doğal bir kütleye sahiptir. Güneyden sarp ve dik, kuzeyden meyilli topografik bir özellik göstermektedir.
Üç bölümlü kalenin kuzeydeki çıkış yolu, batıdan doğuya doğru hafif rampa şeklindedir. Tuşpa adıyla uzun süre Urartu Devleti'nin başkentliğini yapan kale, Urartu kralı I. Sarduri tarafından M.Ö. 840-825 tarihleri arasında kurulmuştur. Kalede Urartular'dan kalma Madır (Sardur) Burcu, Analı-Kız açık hava tapınağı, 1. Argişti, Kurucular, Menua ve II. Sarduri kaya mezarları, Bin Merdivenler ile ana kayaya oyulmuş sur duvar yatakları ve sur duvarları bulunmaktadır. Kalede Urartular'dan sonra Osmanlı'ya kadar Pers yazıtı dışında herhangi bir kalıntı gelmemiştir. Doğu tarafindaki sur ve kuleler, kuzey batıya bakan kale giriş kapısı, tahkimat ve diger beden duvarları, Yukarı Kale, Süleyman Han Cami ve minaresi ile askeri amaçlı kerpiç ve taştan çeşitli yapılar, Osmanlı döneminden kalmadır. Tahkimatı sağlayan beden duvarları, burçlar ve kuleler moloz taş, kerpiç ile kesme taş malzeme ile yapılmıştır. Bu duvar ve tahkimatlar kuzeyden kalenin siluetini oluşturmaktadır. Osmanlı döneminde kale tamamen askeri amaçlı olarak kullanılmıştır. Asıl şehir kalenin güneyinde kurulmuştur. Burası da surlarla çevrilmiş. 1915’ten sonraki tahrip olmuş haliyle günümüze ulaşmıştır.
HOŞAP KALESİ
Van'ın Gürpınar ilçesinde, Van-Hakkari karayolu üzerindeki Hoşap(Güzelsu)'da yer almaktadır. Hoşap, Van'a 60 km, Gürpınar ilçe merkezine ise 40 km uzaklıkta bulunmaktadır. Hoşap Suyu’nun kuzeybatısında sarp ve dik bir kaya kütlesi üzerine kurulan kale, iç kale ile bunun kuzeyindeki dış kaleden oluşmaktadır. Geçmişi itibariyle Urartu Devletine kadar uzanan kale, Osmanlı Devleti'ne tabi Mahmudi Beyleri'nin yaptırdığı şekliyle günümüze ulaşmıştır. İç ka¬le giriş kapısı üzerindeki kitabesine göre Mahmudi Süleyman Bey tarafından, H. 1052 (1643) tarihinde yaptırılmıştır. Dış kale surları arazinin yapısına göre şekillenmiş doğu, kuzey ve batıdan dolanan surlarla çevrelenmiştir. Doğu surları kısmen, batıdakiler ise büyük ölçüde yıkılmış durumdadır. Surları destekleyen burçlardan bazıları günümüze gelmiş, ayrıca doğu ve batıdaki kapıları tamamen yıkılmıştır. Dış kalenin ku¬zeydoğusunda bir gözetleme kulesi yer almaktadır. İçerisinde bugün bir cami kalıntısı ile köy evleri mevcuttur. İç kale, güneyden sarp, kuzeyden eğimli bir kütle üzerine kurulmuştur. Kuzey, doğu ve batıdan kale beden duvarları, burç, ve kulelerle tahkim edilmiş, kuzeydoğuya ikinci bir tahkimat yapılmıştır. Kaleye, kuzey tarafta, ortaya yakın bir yerde bulunan giriş burcuna açılmış bir kapı vasıtasıyla girilmektedir. Taç kapı şeklinde düzenlenmiş burcun batı cephesinde kitabe, kör pencere ve aslan kabartmaları belirli bir hareketlilik sağlamaktadır. Ayrıca orijinal demir kapı kanatları hala işlevini sürdürmektedir. İçerisinde Mahmudi Sarayı olarak nitelenen kompleks yapılar yer almaktadır. Bunlar kalenin güney tarafında sıralanmaktadır. En üst ve doğu kesimde seyir köşkü, bunun hemen batısında harem ve en batı uçta da selamlık yer almaktadır. Mescid, zindan, fırın ve sarnıç iç kalenin diğer yapılarıdır. XIX. yüzyıl ortalarında terkedilmiş olan kale, içerisindeki yapılarıyla günümüze büyük ölçüde sağlam olarak gelmiştir. Bu nedenle bölgenin dikkat çeken sembol yapılarından birisidir.
MURADİYE ŞELALESİ
Bend-i Mahi Üzerinde Görkemli Şelale Muradiye Şelalesi, Muradiye ilçe sınırlarında yer alır. Van lmerkezine 80 km uzaklıktadır. Adını Bağdat seferine çıkan Osmanlı Padişahı IV. Murat’tan almıştır. Tendürek Dağı’ndan beslenen Bend-iMahi çayı üzerindedir. Şelalenin yüksekliği 50 metredir.
Her Mevsim Ayrı Manzara bir şelale için çok da yüksek sayılmayan Muradiye, bend-i mahi çayının kuvvetli akış gücünden dolayı görkemli bir manzara sunar. Muradiye Şelale, sadece görüntüsü ile değil çevresini güzelleştiren tabiatıyla da görülmeye değerdir. Her mevsim ayrı bir manzaraya bürünür. bahar aylarında rengârenk çiçekler Muradiye Şelalesi’nin güzelliğine güzellik katar. Kış aylarında ise donan şelale suları buzdan kristallere dönüşür. Doğanın Yaptığı Bir Beste Muradiye Şelalesini dinlemek insana eşsiz duygular yaşatır. Doğanın yaptığı her beste gibi insana huzur verir. Özellikle yaz aylarında giderseniz, şelalenin altına iner inmez doğal bir beste ve müthiş bir serinlik sizi karşılayacaktır. Muradiye Şelalesi kamp yapmak için de ideal bir mekândır.
VAN KAHVALTISI
Van kahvaltı sofrasının öncelikli özelliği yiyeceklerin tamamen doğal ürünlerden oluşmasıdır. Kahvaltı sofrası; hakiki Van balı, yoğurt kaymağı, süt kaymağı, yayık tereyağı, cacık, otlu peynir, örme peynir, beyaz peynir, kavurmalı-sucuklu yumurta, zeytin, murtuğa, kavut, gencirundan meydana gelir. Günümüzde Van’da 60’a yakın Van Kahvaltı Sofrası bulunmaktadır. Semaver Çayı Eşliğinde Doyumsuz Bir Sofra Kahvaltı malzemeleri özel yöntemlerle hazırlanan ve taş fırınlarda pişirilen lavaş ekmeği ve Van çöreği ile sunulur. Van kahvaltısının olmazsa olmazı taze demlenmiş nefis semaver çayıdır. Semaver çayının yanında yöredeki otlarla beslenen keçi ve koyun sütü de tercihler arasındadır. Van’a Has Kahvaltı Kültürü Van kahvaltı salonlarında, pastane ve lokanta ürünleri satılmaz. Hiçbir kahvaltı salonu menüsünde ve işletme şeklinde değişiklik yapmamıştır.
Kahvaltı salonları genelde Van’ın ara sokaklarında bulunur. Gün ışığı ile açılır ve gün batarken kapanır. Van Kahvaltısında yaz aylarında menüye yoğurt, cacık, piyaz, kış aylarında ise bal-pekmez ve tahin ilave edilir. Van’ın Alamet-i Farikası Van’ın verimli topraklarında yetişen ürünlerin, bir lezzet çeşnisi haline dönüştüğü Van Kahvaltısı, bir alâmetifarika olarak dünya mutfağındaki özgün yerini almıştır.
VAN KEDİSİ
Kedilerin En Güzeli Van Kedisi sadece Van Denizi Havzası’nda yaşayan safkan bir kedi türüdür. En önemli özelliği genetik bir bozukluk sonucu oluşan iki farklı göz rengidir. Bazılarının her iki gözü de mavi; bazılarının her iki gözü de kehribar rengindedir. En ilgi çekenleri, bir gözü mavi, bir gözü kehribar rengi olanlardır. Tüyleri kışın artarken; yazın azalır. Tilkikuyruğunu andıran kabarık bir kuyruğa ve beyaz, ipeksi tüylere sahiptir. Van Kedisi; temizlik konusunda diğer kedilere göre daha dikkatlidir. Kavun, karpuz gibi meyveleri, hatta dondurmayı büyük bir iştahla yer. Suyu ve yüzmeyi çok sever. Avcılık içgüdüleri gelişmiştir. Bakımı son derece kolaydır. Hareketlidir, sevilmekten ve oynamaktan hoşlanır. Sahiplerine sadıktır. Yemekten önce patileriyle yemeğin sıcaklığını kontrol edecek kadar zekidir. Birbirleri ile ilişkilerinde dişiler daha uyumludur. Dişilerin çiftleşmede erkeği seçici özellikleri vardır. Bir batında 4 yavru doğurur. Yaşam alanlarında Hâkimiyet sağlar, başka kedilerin kendi yaşam alanına girmesine izin vermez. Van Kedisinin genetik, morfolojik ve fizyolojik özelliklerini korumak amacıyla, Van 100.Yıl Üniversitesi tarafından Van Kedisi Araştırma Merkezi (VKAM) 1992’de kurulmuştur. Merkez, yetiştirilen kedilerin yanında Van dışındaki aileler tarafından beslenen kedilerin takibini de yapmaktadır. Ayrıca, popülâsyonu artırmak amacıyla Ankara Orman Çiftliğinde Van Kedisi Evi projesi hayata geçirilmiştir. Van kedisi sahibi olmak isteyenler, Van Kedisi Araştırma Merkeziyle temasa geçebilir. Van Kedisi, Van’ın tescilli bir markasıdır. Van Kedisi’nin Van’a ait bir değer olduğu resmi olarak 22.04.2006 tarihinde tescil edilmiştir. |